MEHMET NURİ YILDIRAR mnyildirar63@gmail.com

BİT PAZARINA NUR YAĞMAZ

09 Temmuz 2020 Perşembe 09:47

Sosyal medyaya, televizyon programlarına bakıyorum. Bir münazara hali ortalık...

Üçlü beşli klikler kıyasıya mücadele halinde. 

*

Kimse kimseyi dinlemiyor, anlamıyor!..

*

Her biri “En iyi savunma saldırıdır!” felsefesiyle salvolar atmakta rakibine. “Sen!” dilinin kullanıldığı bu agresif tutum, bu acımasız saldırı nedendir, anlamak zor. 

*

Her birinin söylediği tatmin edici olmaktan hayli uzak. Kendi çalıp kendi söyleyen uyumsuz bir orkestra gibi. Her birinin bir mahfil adına ortaya döküldüğü belli. Bu tahammülsüz ve keyfi söylem tek başına yeterince itici bir hal gibi duruyor. Tek dertleri varsa yoksa polemik!..

*

Ayrıca belirtmek gerekir ki her mahfil iyi tahkim edilmiş, asla geçit vermiyor. Yüzlercesi aynı teraneyi seslendiriyor. Gerekçe yok, izah yok. Bizce, bence böyle!..

Tabiri caizse “Yersen!”

*

Son dönemde bir de günah çıkaranlar; sağdan sola, soldan sağa savrulanlar var.

Aslında şöyleymiş de böyle olmuşlarmış babından özeleştiriler, günah çıkarmalar... Bir yerlerin eskileri yeniden iman tazeleme, yeni mevziler kazanma peşindeler.

*

Bu minvalde kendisini “geçmişte İslamcı yazar/araştırmacı/gazeteci” olarak tanımlayan bir  zatın Atatürk’le ilgili açıklamaları sosyal medyada dolaşıyor. Bu beyefendi “Samimi Müslüman, samimiyetsiz Müslüman” ayrımı yaptıktan ve İslamî gelenekten gelen biri olduğunu özellikle vurguladıktan sonra mealen diyor ki: “Geçmişte kullandığım söylem hatalıydı, Atatürk’e geçmişte saygısızlık ettim, onu eleştirdim. Artık fikirlerim değişti, Atatürk’ün yapıp ettiklerini doğru buluyorum. İyi ki laikliği getirdi, yoksa Afganistan olurduk!”  Bu yaklaşımı kişinin iç muhasebesi, kendisiyle hesaplaşması olarak değerlendirmek yanlış olmaz. 

*

Kişinin değişim yaşaması, tercihlerinin farklılaşması bireysel çerçevede anlaşılır bir şeydir. Sözünü burada bitirse sıkıntı olmazdı. Ancak beyefendi hızını alamadan eskiden içinde bulunduğu bütün bir kitlenin sözcülüğüne soyunuyor ve şikayetçi olduğu “ötekileştirici” tavrı kullanarak onların bir kısmını kendisi gibi samimi Müslüman diğerlerini samimi olmayan Müslümanlar olarak ayrıştırıyor.  *

*

Muhtemelen kendisine yeni bir mecra arıyor. Bir kısım ortada kalmış zevat da, doğrudan seslendiremediği  ikilemi bu zatın fikirleri üzerinden ifadeye çalışıyor. Bu acı bir durumdur.

*

Topyekun ret veya kabul sağlıklı sonuçlar vermez. Sorun Atatürk’ün ne olduğundan ne yaptığından ziyade ne gibi sonuçlara zemin hazırladığında düğümlenmektedir. Atatürk günahıyla sevabıyla misyonunu tamamlamıştır. Bir tercihtir, birilerinin fikirlerini benimseyebilir, beğenebilirsiniz, onu kendinize model alabilirsiniz. Bu kişisel alanda olup biten bir şeydir. Ancak tarihi, başkaları adına onun üzerinden okumak bizi yanıltır diye düşünüyorum. 

*

Nesebini inkara varacak kadar “Olmasaydı olmazdık, şu olurduk, bu olurduk...” yollu tespitler meseleye sadece belli bir pencereden baktığımızı, hatta kendimize haksızlık ettiğimizi gösterir. Oysa tarih, bize çok boyutlu bir perspektif sunar. 

*

Tarih bize; suçlamadan, sövmeden, ötekileştirmeden objektif sonuçlara ulaşmanın yolunu göstermeye çalışır. Onun için bizim öncelikle tarihi gerçeklerimizle yüzleşmemiz gerekir. 

*

Ne güzel söylemiş Mevlana,  “Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım." diye.

*

Olan biteni bir sis perdesi altında seyretmeye devam ettikçe, fikirlerimizi başkaları üzerinden meşrulaştırma kolaycılığına kaçtıkça sadece birbirimizi suçlarız.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #